Gazetemiz köşe yazar Ömer Kıvanç'ın "Susuzkale ya da “Susuz Başkan” başlıklı köşe yazısı.

Kırıkkale Belediyesi’nde Hayati Karayol dönemiydi. Şehrin her yeri kazılmış, Çarşamba Pazarı mevkisinde bulunan Rauf Denktaş Bulvarı’nın altında bulunan dere şehrin ortasından akıyordu. Derenin üstünün örtülmesinden tutun bütün şehrin kanalizasyon sellik çalışmaları için Ali Haydar Veziroğlu’nun firması çalışıyordu. O günlerde şehirdeki su boruları dâhil her şey sökülmüş yenileniyordu.

Şehir ilk kez susuzlukla o zaman tanıştı.
Halk tarafından Karayol’a ve yönetimine tepkiler çığı gibi büyüyor, susuz kalmanın hesabını caddede sokakta dile getirerek soruyordu.
Şehrin su ile tek ve büyük imtihanı o zamandı.
Karayol’un ardından başkanlık koltuğuna oturan Cemalettin Akdoğan, birçok kuyu açtırmış, tevzi merkezini kuvvetlendirmiş ve susuz kalmamak için bütün çabasını ortaya koymuştu. Ara sıra su yetersizliği, ara sıra arıza nedeniyle günü birlik kesintiler oluyordu. Bu kesintilerde ise belediye yönetimi halka hem anons hem de araçlarla bilgi veriyor. Arızayı birkaç saat içinde gidererek su veriyordu.

Halk bu olan biteni anlayış ile karşılıyordu.
Akdoğan’dan görevi devralan Mustafa Pekdoğan ise bu konuda çok iddialı söylemlere sahipti. Türünün ilk örneği olan akarsudan içme suyu üretebilecek arıtma tesisi kuracağını söylüyordu. Öyle de yaptı. Arıtma tesisini kurdu. Şehrin su kesintisi diye bir derdi kalmadı. Üstelik şehir suyun kalitesini tartışmaya başladı.

Susuzluk artık tarih olmuştu.
Pekdoğan’dan görevi devralan Veli Korkmaz, hizmette devamlılık esası ile hareket ederek arıtma tesisinde tamamlanması gereken cosmos memran denilen ünitenin tamamlanmasını sağladı. Suyun kalitesi bir tık daha iyi olmuş, susuzluk ve kesinti olmadan da bu hizmetleri yapmıştı.
Arıtmanın ilk yapıldığı andan itibaren borular değişiyor, patlak oluyor ama sular kesilmiyordu.
Nerede ne kadar su var, su deposunun su tüketim miktarı ne, kaç gün yeter bunlar dahi an be an izleniyor. Vatandaşın susuz tek bir an geçirmemesi için bütün gayret gösteriliyordu.
Tekrar söylemek gerekir ki, patlak olduğunda da yedek sistem devreye girerek susuzluk yaşatmıyordu.
Ta ki O gelene kadar…

Hiçbir emek vermeden tepeden oturduğu koltuğa alın teri dökmeden gelince, halkın teveccühüne ihtiyaç duymayınca halkı da önemsemedi. Su kesildi, kesinti yerine gitti çukurda patlak tamiri yapan emekçilerin tepesinde üzerinde tek çamur lekesi, su damlası bulunmayan sarı çizmelerle gecenin bir yarısı taktiği siyah güneş gözlükleriyle poz verip sosyal medyada paylaşmayı halkla iletişim sandı.

Sorunu çözmek başka, çözüyormuş gibi yapmak başka idi.
O hep çözüyormuş gibi yapmayı seçti.
Onca zamandır meydana gelen su kesintisi rezaletlerini yaşatmayı marifetmiş gibi başka bahanelere de sığınarak telefon mesajlarıyla geçiştirmeye çalıştı.
O’nun döneminde su hep problem oldu.
Ramazan ayında problem oldu.
Bayramda problem oldu.
Hafta sonunda problem oldu.
Herkesin tepesini yakan sıcak günlerde problem oldu.
Yağmur yağdı problem oldu.
Suyun problem olmadığı bir an bile yaşanmadı.
Eski başkanlardan sorunu çözmenin yolu ve yöntemi ile ilgili bilgiler veren kamuoyu ile paylaşan oldu. Onları da dinlemedi. Onlara bir kez olsun telefon açıp sormadı.
Kendi tabiri ile “Burnum yere düşse almayacak kadar kibirliyim” diyen o idi. O yüzden halkın susuz kalmasından daha önemli gördü kendini.
O yani Mehmet Saygılı, gelene kadar Irmak ile övünen Kırıkkale’yi “SUSUZKALE”ye döndürende O…
Hani son seçiminde kendine bulduğu “Dürüst Başkan” sloganı var ya onu bu seçimde “SUSUZ BAŞKAN” olarak değiştirmek gerekir.
Her gün akşam bir caddede, bulvarda, sokakta yol boyunca akan bir su gördüğünüzde aklınıza bu satırları getirin.
Sizin en temel ihtiyacınız suyu önemsemeyenleri siz de önemsemeyin.
Sizin suyunuzu önemsemeyenler, sizi ve haklarınızı asla önemsemez.