Hayatımızınen zor yolculuğuna çıktığımızın farkındaydık…

Aracımız acının ve gözyaşının merkezi Kahramanmaraş Pazarcık’a doğru yol alırken…

Gazeteci kimliğimizi bir kenara bırakıp insanı duygularımıza teslim olarak çıktığımız bir yolculuk bu…

Araçta 7 gazeteciyiz. İl Gazetesi’nden Ramazan Çetin, Davut Kayır, Yenigün Gazetesi’nden Cihat Mencet, Gazeteci Ercihan Çakmak, Manşet Gazetesi’nden Cengiz Selci ve Kenan Kuzucu.

Bilinmeyene değil bilinene doğru gitmek duyguların en ağırıydı bizim için…

Kahramanmaraş Pazarcık’a gittiğimizde nelerle karşılaşabileceğimizi az çok tahmin ediyorduk. Ancak görmek, yaşamak ve hissetmek başka bir şey…

Günlerdir televizyon ekranlarından gördüklerimizi ve duyduklarımıza ilerleyen saatlerde bizzat edeceğimiz tanıklık eminim hepimize çok ağır gelecekti.

Kahranmaraş’ı geçip, Pazarcık’a girdiğimizde gökyüzü yavaş yavaş ağarmaya başladı. Güneşin ilk ışıklarıyla depremin acımasız yüzü de bir bir ortaya çıkmaya başladı.

Sanki burada bir savaş yaşanmış…

Yıkılmış evler, yan yatmış binalar, ıssız sokaklar…

Pazarcık küçük bir yerleşim yeri, araçtan inip ana caddede ilerliyoruz.

Çevrede birkaç noktada yaktıkları ateşin başında ısınmaya çalışan görevliler ve yolun kenarında yürüyen birkaç insan dışında kimseler yok.

Etrafa baktığımızda yıkılmış evler ve yan yatmış binaların dairelerinin pencerelerinden rüzğar ile savrulan tül ve perdelerini görüyoruz.

Bunun dışında çok daha çarpıcı olan manzara ise yıkılmamış bina altlarındaki mağaza, market, kuyumcu, lokanta, manav, eczane…. tümü olduğu gibi bırakılıp gidilmiş. Öyle anlıyorum ki herkes o dehşet anlarında sadece canını kurtarmanın derdine düşmüş.

Ana cadde üzerinden ayrılıp arka sokak ve mahallelere geçtiğimizde depremin asıl buraları vurduğunu gördük. Eski ama tek veya iki katlı olan evler büyük oranda yıkılmış. Zaten can kayıpları da burada yaşınmış.

Büyük binalar genelde yıkılmamış ama yan yatmış ağır hasar almış. Yıkılmayan ama hasar gören büyük apartmanların çoğunluğunu yurt dışında çalışan gurbetçilere ait olduğunu öğreniyoruz.

Gazeteci arkadaşlarımızla Pazarcık sokaklarını, seyyar olarak da olsa dükkanlarını açan esnafları, çadır alanlarını ve konteyner kentlerini dolaşarak depremden etkilenen vatandaşlarımıza kulak verdik.

Deprem öncesi Pazarcık merkez nüfusu 35 bin. Yaşanan felaketin ardından bu nüfus 10 bine kadar düşmüş.

Doğup büyüdüğü toprakları terk etmeyenler, çadır ve konteynerler de yaşama tutunmaya çalışırken, gelecek içinde umutlanmak istiyor.

Onları geleceğe en iyi şekilde umutlandırmakta başta devletin görevi. Bu yara kolay kolay sarılmaz. Deprem bölgesinin tam anlamıyla ağaya kalkması yıllarımızı alır.

Teselli etmek zor. Evet iyi şeyler söylüyoruz ama herkesin bir kaybı var. Ya ailesini ya dostlarını ya evlerini… Ya da hepsini birden kaybetmişler…

Depremzede vatandaşlarımıza yaptığımız ziyaretlerde bir Kırıkkaleli olarak bizleri de mutlu eden sözlere muhatap olduk. Kırıkkale’den gelen gazeteciler olduğumuzu öğrendiklerinde bizleri büyük bir hürmetle karşıladılar.

Sebebi de depremin ilk gününden itibaren koordinatör olarak görev yapan ilimiz valisi Sayın Bülent Tekbıyıkoğlu ile Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Sayğılı’nın Pazarcık halkında bıraktığı iyi izlenimler.

Halen Pazarcık’ta Kırıkkale Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürü Sayın Uğur Atar ile bir grup mühendis arkadaşı depremzedelerin sorunlarına çözüm üretmek için haftalardır orada görev yapıyorlar.

Yine Kırıkkale Belediyesi’nin araç ve personelleriyle enkazdan kapanan yolların açılması için hummalı bir çalışma içerisinde olduklarına şahit olduk.

Saha da ki inceleme ve gezimizin ardından Kaymakamlık binasına geçiyoruz. Depreme karşı iyi direndiği, sadece sıvalarının döküldüğü Kaymakamlık binası dimdik ayakta.

İlçe Kaymakamı Odasında ilimiz Valisi Sayın Bülent Tekbıyıkoğlu’nu ziyaret ediyoruz.

Bizlerle tek tek hal hatır eden vali Bülent Tekbıyıkoğlu” memleketim” dediği Kırıkkale’yi sordu. Deprem boyunca Kırıkkale’den gelen yardımlar için Kırıkkale halkına ve iş insanlarına özel teşekkür etti.

…Ve dönüş yolundayız.

Gördüklerimiz, yaşadıklarımız ve hissettiklerimiz, bize şu özeti verdi.

Deprem bir bilim ve doğa olayı. Ama ona karşı önlem almak ve onunla yaşamayı öğrenmekte insan olayı…

Ders çıkartılır mı emin değilim. Ama umutlanmak istiyorum.