Bıyığından adam asılırların etkisi,
tepki gördüğündedir zevki.
85 yılının nisan ayında Keşanlı Necati derler bir ayakkabı toptancısına siparişin senetlerini vermiş, teslimatın yapılmasını bekliyordum…
Mayıs,
Haziran,
Derken temmuz geldi ama bizim mayıs başında gelecek siparişler gelmedi.
Ha bu gün,
Ha yarın derken gittim İzmir´e.
Kemeraltı esnafının adını duyunca hizaya geldiği Keşanlı Necatiyi arıyorum yok!..
Soruyorum, bilen varsa da söylemiyor çamur üstüme bulaşmasın diye.
Gittiği kahveye,
Meyhaneye,
Kumarhaneye baktım yok!..
Camide-mescitte onun işi yok,
Evine-işyerine karargah kurdum,
Yine yok!.
Bir haftanın sonunda yolum Çolak Engin namlı bir kabadayının Alsancak´ta bulunan bürosuna düştü.
Bir kahvenin kırk yıl hatırı var misali,
geçilebilinen kırk kapıdan kırk hatırla geçilmesi gerekirken huzura,
Ali Bayrak ismi ile direk alındım makama. (Çolak Engin namlı kabadayı, 1970 yılında ölen dayımla uzun yıllar cezaevinde yatmış ve ona hayatını borçlu olduğunu söylediği arkadaşı idi.)
Eskileri yad edip,
Kahveler içildikten sonra beni İzmir´e getiren sebebi sordu.
Olayı olduğu gibi anlatıp,
Bir haftadan fazla aradığımı, insanların korkudan konuşmadığını,
Hatta,
Kaybımı sineme çekip akıllı akıllı iki bacağımın üstünde memleketime geri dönmemi önerdiklerini söyledim;
Güldü,
Bakalım dedi!..
Benim bir haftadır arayıp bulamadığım, ki o zaman cep telefonu falanda yok ki hemen ulaşılsın, adamı 20 dakika içerisinde Alsancak´a getirdiler.
O da ne!?
O bıyığından adam asılır dedikleri,
Çamur,
Bela,
Arkası var,
Gücü arş-ı alaya değer dedikleri Keşanlı, tıpkı sudan çıkmış sıçan gibi tirtir titriyor çolak Enginin karşısında.
Bin dereden bin meşaggatle ürettiği yalan ve mazeretin yanında, inkar ve nihayetinde tövbe ile bütün zarar ve ziyanımı karşıladı yarım saatin içerisinde.
Trafikte dayılanıp,
Karakolda arkalanıp,
Oluşan tepki ile yalnızlaşıp,
süklüm-püklüm cezaevinin yolunu tutan baklavacı kardeşleri izleyince aklıma geldi de,
anlattım bıyığından adam asılırların güç karşısında düştükleri traji-komik hallerini…